Enstrümanlar

Çevgen

Bu sopa şeklindeki müzik aletinin ucunda, gümüşten veya sarı pirinçten yapılan küçük ziller bulunur. Bir ince değnek şeklinde olan sapına aşağı doğru dönük madenden bir parça üzerinde de çıngıraklar mevcuttur. Sapından tutularak aşağı-yukarı hareket ettirilerek birbirine çarptırılan bu çıngıraklar ahenkli sesler çıkartır.

Sağında ve solunda at kuyruğundan yapılmış püskülleri vardır. Çevgen kullanana Çevgani denir. Bu müzik aleti sadece Mehter Takımına has bir müzik aletidir. Başka yerde kullanılmaz.

Zurna 

Zurna Türklerin en eski nefesli sazlarındandır. Zurna sözcüğün “surnamak” mastarından geldiği genellikle kabul edilmekle beraber bu mastarın Çağatay, Yakut, Altay, Teleut, Şor, Kırgız, Karaim lehçelerinde ötmek, şarkı söylemek, ilahi söylemek, bayram yapmak gibi birbirine benzeyen anlamlara geldiği tespit edilmiştir. Bu kelime Ermenice’ye, Sırp ve Hırvatca’ya, Rusça ve Farsça’ya da hemen hemen aynı girmiştir.

Zurna ağactan yapılmış olan altı geniş, üstü dar bir borudur. Kaba ve Cura zurna olmak üzere iki tür zurna ayırd edilir. Erik veya zerdali ağacından yapılan gövdenin ayrıca bir de şimşirden yapılma başlık bölümü vardır. Gövde ve sipsi olmak üzere iki parçadan oluşmaktadır. Zurnanın ucuna kamış, sipsi takılarak çalınır. Zurnanın ses genişligi „Kaba çargah“ ile „Tiz Hüseyni“ arasını kapsar. Her tür perdeyi icra etmek ve her eseri çalmak zurna ile mümkündür.

Zurna üstünde ön tarafta 7, arka tarafta 1 perde deliği vardır. Ayrıca zurnanın geniş ağzı (kalak) üzerinde şeytan deliği denen delikler vardır. Bu delikleri balmumu ile tıkma ya da açma yoluyla seslerin düzenini sağlamak mümkün olur. Sipsi, sesi çıkarmaya yarayan bir kamış parçasıdır. 5-6 cm uzunluğundaki madeni ince bir borucuğa eklenerek, ağızlık denen dairesel bir parçayla birlikte baslığa takılır. Zurnanın ses genişliği bir oktav olmasına karşılık, usta sanatçılar bu genişliği daha da arttırabilirler.

Yukaridada belirtildigi gibi iki tip zurna vardır: Biri kaba zurna, diğeri cura zurnadır. Kaba zurna Mehter zurnasıdır, kalın ses çıkarır. Cura zurna ise ince ses çıkarır. Kaba zurna mehterin ana sazıdır. Mehterde zurna çalanlara zurnazen derler.

Musiki ile alakadar olması sebebi ile hafife alınan ve tenkide maruz kalan Mehter müessesini „musiki haramdır“ şeklindeki hücümlardan korumak maksadı ile, Mehter sazları bazı pirlere bağlanmıştır. Mesela Kaba ve Curna zurna’nın mucidi olarak Hz. Davud görülmektedir.

Boru

Eski kaynaklarda „Borı, Borgay“ adları ile anilir ki, „Burgü, Burgu“ gibi köklerden geldiği söylenir. Başlangıçta ağaç kabuğundan, sonraları bakır veya pirinç levhalar bükülerek yapılmıştır. Selçuklu sultanı Alparslan’ın buluşu olduğu söylenir. Boynu eğri olan bu nefesli saz „Nay-i Türki“ adı ile de anılmıştır. Bunlar asıl icraya katılmaz, belli perdeleri gösterir ya da dem tutarlardı. Bir de bunun „Göç borusu“ adını alan başka bir şekli vardı.

Şekil itibari ile boru ağızlığından itibaren ince ve düz olarak uzanır, ileride bir boyundan kıvrıldıktan sonra geriye düz olarak gelir, tekrar yukarı kıvrılır ve evvelki kıvrımın hizasını geçtikten sonra ağzı genişleyip açılarak nihayet bulur. Boru çalınırken sağ el ile tutulur ve ağızda dudak hareketleriyle çeşitli sesler çıkarılır. Boru da dünyada bütün orkestralarda, müzik gruplarında mızıka takımlarında kullanılmıştır ve halen kullanılmaktadır.Mehterde boru çalanlara boruzen denilir.

il

Tam daire şeklinde bakır-kalay karışımından dövülerek yapilan keskin sesli usul vuran müzik aletidir. Ortaya yakın yeri daha kabarıktır. İç tarafı yayvandır, kalınlığı birkaç milimetredir. Zilin ortası deliktir. Bu delikten zilleri elle tutmaya yarayacak bağlar geçirilir, zilin iç tarafinda düğümlenir.

Ziller çalındığı zaman kuvvetli ve devamlı inleyen keskin bir ses çıkarır. Devamlı tınlama için ziller birbirinden ayrılır, sesin kesilmesi için birbiri üzerine kapalı tutulur. Ziller yatık ve dik olarak çalınabilir.

Türkiye’de üretilen dünyanin en iyi zilleri birçok ülkede „cymbol Türk“ diye anılmaktadır. Mehterde zil çalanlara zilzen denilir.


Nakkare

Nekkare: Üzerine deri gerilmiş iki kaseden oluşur. Gövde kilden olabileceği gibi metal (bakır), ceviz ya da dut ağacından da olabilir. Gövdenin yüksekliği yaklaşık 30 cm dir. Gövdenin yüzüne keçi derisi gerilir. Nekkare 35 cm uzunluğunda çubuklarla çalınır.

Önceleri yerde bağdaş kurularak çalınan nekkare yürüyüş halinde bele bağlanmış, günümüzde göğse dayalı olarak çalınmaktadır. Ezgiye ana usulün usul aralarını doldurarak canlılık katar. Bu sazı çalanlara nekkarezen denilir.    

Davul – Trommel

Tavıl, Tabıl, Köpürge, Tavı gibi isimlerle anılmıştır. Sözcüğün kökeni eski Türk lehçelerine dayanır. Türklerin, çok eskiden beri kullandıkları baş çalgıdır. Kaynağı Orta Asya’dır. Davul, Selçuklu Türkleri’nce Anadolu’ya getirilmiş, Osmanlı Türkleri aracılığıyla da Avrupa’ya yayılmıştır.

Davullar çesitli büyüklükte olabilirler. Büyüğüne Kaba Davul, küçüğüne Cura Davul ya da Davulbaz denir. Davul, bir kasnakla bu kasnağın her iki yanına gerilmiş deriden oluşur. Kasnak ceviz, çam, gökçeağaç, köknar, ıhlamur ve kavak ağaçlarından yapılabilir. Çapı, büyüklüğüne göre 50-90 cm arasında değisir. Kasnağın her iki yanına çember ve kayış aracılığıyla keçi ya da dana derisi gerilir. Kayış, gerilme ve gevşetme yoluyla aynı zamanda davula düzen verme işine de yarar.

Davul, tokmak ve çıbıkla çalınır. Tokmağa, çomak, çöven, çögen ya da metçik de denir. Yabani armut ya da yabani gül ağacı köklerinden yapılır. Tokmak vuruşları ezginin kuvvetli zamanlarını belirler. Çıbığa, zipzipi de denir. Kızılcık ya da ardıç agacı dalından yapılma ince bir değnektir. Cıbığın ezginin hafif zamanlarında kıvrak ve seri hareketlerle vurulmasına çırpma, uzun havaya eşlik ederken titretimlerle vurulmasına dem tutma denir.

Mehter musikisi‘nde en güçlü ve en iyi usul vurma sazıdır. Mehter’de davul çalanlara davulzen denilir.


Kös

Köszen Mehterde Kös çalan kişiye verilen isimdir. Bakır madeninden yapılan bir vurmalı sazdır. Köslerin üzerine deve derisi gerilir, dip kısmından itibaren gittikçe artan bir genişleme, ağız tarafında en geniş şeklini alır. Küçükleri at üzerinde, daha büyükleri develerde, en büyükleri de fillerde taşınır.

Kösler sağ ve sol ellerle birbirine eşit boyda iki tokmakla çalınır. Nevbet vurulurken toplu halde kösler mehterin ortasında yanyana yere konularak çalınır.

Daha önceleri Kös sadece padişah mehterlerinde kullanılırdı. 3.Selim diğer mehterlere de Kös konulmasına izin vermiştir. 3. Selim zamanından bu yana tüm mehterlerde Kös bulunur.

Tuğ

Türklerde, hükümdarlık, vezirlik, beylerbeyilik, sancak beyliği gibi görev ve memuriyet işareti olarak kullanılmıştır. Osmanlılarda dönemlere göre sayısı değismekle birlikte padişahın yedi tuğu, sadrazamların beş tuğu, vezirlerin üç tuğu, beylerbeyilerin iki, sancak beylerinin ve Mirlivaların birer tuğu bulunurdu.

Orta Asya’da Türkler’in bayrak yerine TUĞ’ları kullandıkları görülür. Türkler’in büyük kitleler halinde islamiyeti kabul etmelerinden sonra ilk Müslüman Türk devletlerinde de çeşitli bayraklar kullanılmıştır. Bu bayrakların en büyük özelliği islami motif ve unsurların ön plana geçmesidir. Bunun yanı sıra milli motif ve semboller de bu bayraklarda yer almıştır.Tuğlar bayraklı ve bayraksız olmak üzere iki kısımdır. Bayraksız Tuğlar içinde en eski Tuğlara benzeyenler Osmanlı Tuğlarıdır. Göktürk Tuğlarının başlıkları ise kurtbaşı olup Kağanlık otağının önüne dikilirdi.


 Sancak

Ordunun onur timsali olan bayrağa verilen addır. Bayrak, devleti temsil eden ,renk ve şekli özel olarak tespit edilmiş milli alamettir. Bayrak, bir milletin varlığının timsali, tarihinin hatırasıdır. Kıymeti, pamuktan,atlastan,ipekten olmasına bağlı değildir,onun temsil ettiği Milletin kıymeti ile ölçülür. Bayrak, devletin hakimiyetini, bağımsızlığını ve şerefini temsil eder ve bu sebepten saygı gösterilir.

Türk bayrağının mazisi destanlar devrine kadar uzanır. Osmanlıların kullandığı ilk sancak Selçuklu hükümdarı II.Gıyaseddin Mesud’un Osmangazi’ye gönderdiği Ak Sancaktır. Osmanlı ordusunda çesitli dönemlerde her askeri birliğin ve ortaların ayrı ayrı sancakları bulunmaktaydı. Hatta padişahın, veliahtın ordu üst rütbeli görevlilerin de kendilerine ait sancakları mevcuttu. Hepsinin şekil ve renkleri farklı idi. Osmanlı sancakları içinde en kutsal ve önemli olanı Sancak-i Serif idi.